22 Ekim 2012 Pazartesi

ARI AİLESİ


Ana Arı ve Görevleri:Her kolonide normal koşullar altında bir ana arı vardır. Vücut yapısı ince ve uzun, rengi diğer bireylere göre daha açık, canlı ve parlaktır. Ana arıların tek görevi yumurtlamak ve salgıladığı feromonlarla kovan içinde birliği ve düzeni sağlamaktır. Bunlar haricinde hiçbir iş yapmadığı gibi bakım ve beslemesi de işçi arılar tarafından yapılır. Yaşamı boyunca sadece çiftleşme amacıyla ve koloninin oğul vermesi durumunda kovan dışına çıkar. Ana arıların ortalama yaşam süreleri 3-5 yıl olmakla beraber 7 yıla kadar yaşayabilir, ancak ekonomik ömürleri en fazla iki yıldır. Bu nedenle her yıl en geç iki yılda bir koloninin ana arısı değiştirilmelidir.
Ana arılar döllü yumurtalardan meydana gelirler. Yumurtlanan döllü yumurta larva aşamasının 6 günü boyunca yoğun arı sütüyle beslenir ve gelişimini 16 günde tamamlayarak ergin bir ana arı halini alır. Ana arı gözden çıktıktan sonra 6-8 gün sonra güneşli, rüzgarsız ve sıcak bir günde çiftleşme uçuşuna çıkar. 8-10 erkek arıyla çiftleşir. Eğer çıktığı çiftleşme uçuşunda yeter sayıda erkek arıyla çiftleşemezse sonraki günlerde 2-3 defa daha çiftleşme uçuşuna çıkar. Çiftleşmesini tamamlayan ana arı kovana döner ve 2-3 gün sonra yumurtlamaya başlar. Kovan içi koşulların iyi olması durumunda kaliteli bir ana arı günde 1.500-3.000 yumurta yumurtlayabilir.
Ana arı da abdomeninin son kısmında bir iğneye ve buna bağlı bir zehir kesesine sahiptir. Ana arı iğnesini kovandaki rakip ana arılara ve ana arı memelerine karşı kullanır. İşçi arılar gibi iğnesi kopmadığından iğnesini kullanan ana arı ölmez.
Ana arı salgıladığı feromon ile işçi arıları etrafına çeker, kolonide birliği ve düzeni sağlar. Feromon kokusunu algılayan işçi arılar kolonideki işleri düzenle yürütürler. Aynı zamanda bu feromonlar işçi arıların yumurtalıklarının gelişmesini ve kolonide yeni bir ana arı yetiştirmelerini önler. Herhangi bir nedenle ana arısız kalan ve ana arı yetiştirme olanağı olmayan bir kolonide işçi arılardan bazılarının yumurtalıkları gelişerek yalancı ana arı meydana gelir. Yalancı ana arılar sadece dölsüz yumurta yumurtlayabilecekleri için koloni zamanla erkek arılarla dolar ve söner.
Erkek Arı ve Görevleri:
Döllenmemiş yumurtalardan meydana gelirler ve koloninin en iri bireyleridir. Tek görevleri dölsüz ana arılarla çiftleşmektir. Çiftleşme sonunda üreme organlarını kaybettiklerinden ölürler.
Erkek arılar kısa dile sahip olduklarından çiçeklerden nektar alamazlar, ancak petek gözlerinden ve işçi arılardan gıda alabilirler. Çok iyi bir tüketici olduklarından nektar kaynakları azaldıkça ve kışa yaklaştıkça işçi arılar tarafından kovandan atılarak ölüme terk edilirler. Geç sonbaharda ve kış aylarında kovanda erkek arı bulunmaz. Oğul mevsiminde sayıları 500- 2.000 arasında değişmektedir. Ömürleri ortalama 30 gündür. Erkek arıların iğnesi olmadığı için kendilerini koruyamazlar.
Erkek arıların petek üzerindeki gözleri işçi arı gözlerine oranla daha büyüktür. İşçi arılar büyük gözlü petek yaparak veya erkek arı larvalarını tahrip ederek kovandaki erkek arı sayısını kontrol altında tutarlar.
İşçi Arılar ve Görevleri
Koloninin en çalışkan ve kalabalık bireyleridirler. Döllü yumurtalardan 21 günlük bir gelişme döneminden sonra meydana gelirler. Koloni içindeki sayıları kışın 10.000-15.000 kadarken yaz aylarında koloninin en güçlü olduğu dönemde sayıları 60.000-100.000’e kadar çıkabilmektedir. Ömürleri ilkbahar ve yaz aylarında 35-40 gün iken kışın 5-6 ay yaşayabilmektedirler. Yumurtlama dışındaki tüm işleri işçi arılar yaparlar.
İşçi Arıların Görevleri:
1)   Kuluçka süresini tamamlayıp petek gözünden çıkan işçi arılar yaşamlarının ilk üç gününde kendini temizler, besleyici arılardan yiyecek alarak beslenir, yavru gözlerini temizler ve kuluçka sahasında dolaşarak gerekli sıcaklığın oluşmasını sağlarlar.
2)   3-6 günlük işçi arılar petek gözlerinden aldıkları çiçek tozu ve bal ile hazırladıkları karışımla yaşlı larvaları beslerler.
3)   5-15 günlük işçi arılar arı sütü salgılayarak genç larvaları ve ana arıyı beslerler. Yavaş yavaş kovan önünde uyum uçuşu yapmaya başlarlar.
4)   12-18 günlük işçi arılar balmumu salgılayıp petek örer ve kovan temizliğini yaparlar.
5)   18-20 günlük işçi arılar kovan uçuş deliği önünde ve uçuş tahtası üzerinde bekçilik yaparlar.
6)   20. günden sonra artık işçi arılar artık kovan dışında çalışmaya başlarlar. Kovana nektar, polen vs. getirirler.
Bu düzenli iş bölümünün yanında işçi arılar ihtiyaç duyulması durumunda 20-25  günlük olduğunda da arı sütü salgılayabilir. Yani arılar değişen koşullara göre hareket ederek yaşlarına uymayan işleri de yapabilmektedirler.
İşçi arılar 20 günlerini doldurduktan sonra tarlacı arı olarak  kovan dışında çalışmaya başlarlar. Bu dönemde arılar kovana polen, nektar, propolis ve su taşırlar. Polen toplama uçuşuna genellikle sabahın erken saatlerinde başlarlar. Ağız parçaları bacakları ve vücudu örten sert kıl örtüsü yardımıyla poleni toplayıp arka bacaklarındaki polen sepetlerinde biriktirip kovana taşırlar. Uçuşa çıkan arı sadece polen toplayarak kovana dönebileceği gibi bazen hem polen hem de nektar alarak da kovana dönebilir. Kaynağa bağlı olarak arının bir seferde taşıyabileceği polen yükü 12-30 mg., ortalama 15mg. civarındadır. Pratikte arı kendi vücudunun üçte biri ağırlığında polen taşıyabilir. Bir arı günde ortalama 5-8, en fazla 11-20 polen seferi yapabilir ve polen sepetini 6-10 dakikada doldurur. Arının en yoğun polen topladığı dönem yaz ayları ile yavru yetiştirme aktivitesinin yüksek olduğu dönemdir.

30 Ağustos 2012 Perşembe

ana arı yetiştiriciliği


Ana Arı ve Ana Arı yetiştiriciliği

Ana Arı :Üreticiler arasında “Bey” ya da “Kraliçe” olarak bilinen ana arı, ana arı hücresine bırakılan döllü bir yumurtanın larva döneminde, işçi arı olacak larvaya göre daha sık ve daha zengin gıda (arı sütü) ile özel beslenmesi sonucunda yumurtadan yetişkine toplam 16 günde oluşur. Çıkışı sonrası yaklaşık 1 hafta içinde erkek arı toplanma alanı denilen özel bir alanda ve mutlak surette havada, 10-30 metre yükseklikte, 10-20 arası erkek arı ile çiftleşir.Çiftleşme sonrası 3-4 gün içinde yumurtlamaya başlar. Ana arı kolonideki en önemli birey olup koloni verimliliği ve arıcının gelir düzeyi üzerinde doğrudan etkide bulunur. Tek görevi olan yumurtlaması sayesinde koloninin sürekliliğini devam ettirir.
Sıradan bir ana arı, başarılı ve karlı bir arıcılık için yeterli değildir. Teknik arıcılıkta, damızlık değeri olan, kaliteli ve genç ana arıların kullanılması başarının ilk adımı ve ilk şartıdır. Kaliteli ve genç bir ana arı, diğer kovan içi ve kovan dışı şartlar da elverişli ise günde 2000 dolayında yumurta yumurtlayabilir. Ana arının yumurtlamasında öncelikle kendi kalitesi olmak üzere; kolonide yeterli besinin (bal+polen) mevcudiyeti, koloninin gücü, hava sıcaklığı ve nektar (bal özü) akışı gibi şartlar etkili olmaktadır. Bu şartlardan biri veya birkaçı eksik olduğunda en kaliteli ana arı bile yeterli miktarda yumurtlayamaz. Kalite ve yaşlılığa bağlı olarak ana arının yetersiz yumurtladığı her gün, binlerce işçi arı ve sonuçta kilolarca bal kaybı demektir. Bu çerçevede, arıcıların kolonilerin ana arıları üzerinde hassasiyet göstermeleri, özel ve kamu kurumlarınca üretilen ana arılardan satın alarak genç ve kaliteli ana arı kullanmaları veya ana arı üretmeleri durumunda ana arı üretimlerini en basit düzeyde, önceki yıllara ait kayıtlarına bakarak; en fazla bal üreten, oğul vermeyen, sakin (hırçın olmayan) , hastalıklara dayanıklı, kışlama ve ilkbahar gelişme kabiliyeti yüksek olan kolonilerden üretmeleri gerekmektedir. Doğal şartlarda ana arının 3-4 yıl yaşayabilmesine rağmen ana arının her yıl ya da en geç her 2 yılda bir değiştirilerek genç ana arılarla çalışılması teknik ve başarılı arıcılığın en önemli kuralıdır.
Normal koşullar altında her arı ailesinde sadece bir adet ana arı bulunur. Görevi, yumurtlayarak yeni nesillerin meydana gelmesini ve koloninin sürekliliğini sağlamaktır. Ana arının vücut yapısı ince ve uzun, rengi diğer bireylere göre daha açık ve parlaktır. Özellikle kolonide yavru yetiştirme aktivitesinin yüksek olduğu dönemlerde karın çok uzundur.
Ana arı, genellikle kendisini çevreleyen, temizliği ve beslenmesiyle ilgilenen bir grup işçi arı arasında görülür. Yaşamı süresince sadece çiftleşme amacıyla ya da koloninin oğul vermesi durumunda kovan dışına çıkar. Kendi kendine beslenemez. Beslenmesi, bakıcı işçi arıların ağzına arı sütü vermeleri şeklinde olur. Tek görevi yumurtlamaktır. Ana arı işçi arıya göre daha uzun ve daha az çentiği bulunan iğneye sahiptir. Bu nedenle iğnesini batırıp çıkararak defalarca kullanabilir. Ana arı, iğnesini rakip ana arılara karşı kullanır.
Ana arı memesi anaarı yüksüğü
Ana arı; ana arı hücresi, ana arı memesi veya ana arı yüksüğü denilen özel bir göz içerisinde gelişir ve gelişme süresi 16 gündür. Hücreden çıktıktan sonra ortalama 1 hafta içinde güneşli, sıcak ve rüzgarsız bir günde ve öğleden sonra çiftleşme uçuşuna çıkarak havada erkek arılarla çiftleşir. Değişik nedenlerden dolayı yeterli sayıda erkek arıyla çiftleşemeyen ana arı daha sonraki günlerde 2-3 defa daha çiftleşme uçuşuna çıkabilir. Çiftleşmesini tamamlayan ana arı kovanına döner ve 2-3 gün sonra yumurtlamaya başlar. Ana arı kovan içi ve kovan dışı şartlara ve kalitesine bağlı olarak günde ortalama 1.500-2.500 adet yumurta yumurtlayabilir.
ANA ARI YETİŞTİRİCİLİĞİ
Arı yetiştiriciliğinde verim alabilmek için; kullanılacak damızlığın bölgeye adapte olabilen ve genetik potansiyeli bilinen ırk olması temel kuraldır.
Ülkemizde Doğu Anadolu, Karadeniz, İç Anadolu ve Ege-Akdeniz bölgelerimizin iklimleri birbirlerinden fevkalade farklılık arz etmektedir. Özellikle bu dört bölgemizin her birisinde yüzlerce yıldır yaşamakta olan arı kolonileri kendilerini bu bölgelerin iklim ve florasına öylesine adapte etmişlerdir ki; her bölgede, o bölgenin iklim ve florasından kaynaklanan ırklar oluşmuş ve bu ırklar fizyolojik olarak değişik davranışlara sahip olmuşlardır.
Flora ile olan ilişki sadece fizyolojik davranışlarda kalmamış, arıların morfolojisini de etkilemiştir ve Kafkas arısının hortumu üçgül çiçeklerinin derinde olan deniz arıları orman gülündeki kumarın maddesine dayanıklı hale gelmiş, İç Anadolu Arısı Mayıs- Haziran ayı çiçekleri nektar akımından hızla faydalanmaya adapte olmuş, Muğla arısı ise Eylül-Ekim aylarında çam balı diye bilinen basra salgısına adapte olduğundan bu mevsime endekslenerek hızla çoğalmaktadır.
Son 30-40 yıldır gezginci arılarımız daha çok bal almak düşüncesi ile kolonilerini, çiçeğin olduğu ülkenin her yerinde gezdirmektedirler. Her bölgenin eko tipi olan yerli arılar, gezginci arıcıların arıları ile oğul mevsiminde melezleşerek yıllar yılı yörelerine adapte olarak doğal seleksiyon sonucu verimli hale gelen eko tipler gezginci arılar ile melezleşmişlerdir. Ana arıların, 3-8 km. çevrede uçuş sırasında çiftleşmesi doğal davranış olup; melezleşme kaçınılmaz bir sonuç olmuştur. Yıllardır devam eden kontrolsüz melezleşme sonucunda da verimsizlik ve dejenerasyon görülmüştür. Sonuçta çevre şartlarına dayanıklı eko tipler, gezginci arıcılık dolayısıyla orijinalliklerini koruyamamışlar, olumsuz karakterler ileri melez generasyonlarıda dominant karakter olabilmiştir. Sonuç olarak arıcılarımızın yaygın şikayetleri Orta ve Doğu Anadolu’da yazın nektar akımı döneminde çok hızlı yavru yapan ama bal stokla mayan, sonbahara çok yavrulu bol stoksuz giren, kış şartlarına dayanıksız ve ölen arı mevcudu oluşmuştur.
Ülkemizde, arıcılığın kurtuluşu gezginci arıcılık ile birlikte DAMIZLIK ANA ARI ÜRETİMİ VE DAMIZLIK ANA ARI KULLANIMIDIR.
Sağlıklı Çerçeve
Türkiye'de Hangi Bölgeler İçin Hangi Irk, Eko Tip ve Melezler Üretilebilir?
Başarılı bir bal üretim arıcılığı için arıcı aşağıdaki temel kuralları göz önünde bulundurmak zorundadır.
1.kural
Bal üretim arıcılığı yapacak veya yapmakta olan arıcı çalışacağı bölgede veya gezgincilik yapacağı bölgelerde başarılı ve verimli olan ırk, eko tip veya melez ana arılarla çalışmak zorundadır.
2. kural
Bu ırk, eko tip veya melez ana arılar gerek genetik özellikleri, gerekse yetiştirme kalitesi yönünden güvenilir olmalıdır. Bunun doğruluğu kontrol edilmelidir.
3.kural
Yukarıdaki şartlara göre belirlenen ana arılar güvenilir yerlerden temin edilemiyorsa; kimliği ve kalitesi bilinmeyen sıradan ana arılar kesinlikle kullanılmamalıdır. Zira istenen genetik özelliklerde ve kalitede olmayan ana arılar adaptasyon ve kalite problemlerinden dolayı verilen kolonilerin de ölümüne sebep olmaktadırlar.
4.kural
Bal üretim işletmeleri güvenilir ana arı bulamamaları halinde ihtiyaçları olan ana arıları kendileri üretmelidirler.
Üretilecek ana arıları kullanacak olan bal üretici işletmeler olduğuna göre konuya bu işletmeler açısından bakıldığında yukarıdaki durum ortaya çıkmaktadır. Kurulacak ana arı üretim işletmeleri bu ihtiyacı karşılayacak düzeyde olmalı. İşletmeler genetik materyal ve üretim kalitesi yönünden kendilerini eksiksiz programlamalıdır.
Bal Üretim İşletmelerinin İçinde Ana Arı Üretimi
Ana arı üretimini iki ayrı sistemde yapabiliriz. Bunlardan bir tanesi kendi arılığımızın ve komşu arılıkların ihtiyacı ana arıyı karşılayacak miktarda ana arı üretimi, bu üretim bal üretim işletmeleri içinde yapılabilen üretimdir. İkinci tür işletme ise bal üretimini hiç düşünmeden müstakil bir ana arı üretim işletmesi kurulmasıdır.
Bal üretim işletmeleri içinde yapacağımız üretimde, bildiğimiz bal üretim düzenimizi değiştirmeden arılıkta boş kalan zamanlarımızda bu işi yapmak sureti ile ana arı üretebiliriz.
Bu tür; yani bal üretim işletmelerinde ana arı üretimine başlanılarak, ana arı üretimini öğrenmek, teknik gelişme sağlayabildiğimiz takdirde ve ekonomik hesaplar tutuyorsa müstakil ana arı üretim işletmelerine geçmek en akılcı yol olarak görünmektedir.
Bal üretim işletmelerinde fazlaca bir ek masraf yapmadan bu tip ana arı üretimine kolayca başlanabilir.
En önemli imkanda bal üretim işletmelerinde arıcının boş zamanlarını değerlendirmesi bu üretimden de gelir elde edilebilmesidir.
Bir başka avantaj da bal üretim işletmelerinde ayrı bir çiftleştirme bölgesi ve erkek arı kolonilerini bu işe ayırma zorunluluğunun olmamasıdır.
Bal üretim işletmelerinde üretilecek ana arılarla çiftleşecek kadar erkek arı vardır.
Tabi ki bal üretim işletmelerinde üretilecek ana arılar hibrid veya saf ırk ana arılar olamazlar. Bu ana arılar arılıkta hangi ırk veya melez arılar varsa onlarla çiftleşeceklerdir.
Bal üretim işletmeleri içinde üretilecek ana arıların birinci generasyonu kullanma melezi ana arılar olacaklar, ikinci generasyonları % 90 saf damızlığın özelliğini taşıyacaklardır.
Ne gibi ek yatırımlara ihtiyacımız var?
Bal üretim işletmelerinde ana arı üretmek için iki temel ihtiyacımız şunlardır:
Ana damızlık saf ırk ana arılar:
Bu ana arılar ana damızlık üreten yerlerden temin edilirler ve bal üretim işletmelerinde sağlıklı ve kuvvetli kolonilere verilerek muhafaza edilirler. Üretilecek ana arıların miktarı ile ilgili olmakla beraber en az üç adet en çok on adet olabilir.

Doğal Ana Arı Yüksükleri
Çiftleştirme kutuları:
Çiftleştirme kutularının miktarı da yine yılda üreteceğiniz ana arı miktarına bağlıdır. Bal üretim işletmelerinde yan faaliyet olarak sürdürülecek bu üretim tarzında bir çitleştirme kutusundan yılda iki çiftleşmiş ana arı alınabileceği ön görülür. Bu nedenle bir yılda üretimi hedeflenen ana arının yarısı kadar çiftleştirme kutusuna gereksinim vardır. İki bölmeli çiftleştirme kutusu kullanılacaksa hedeflenen ana arı üretiminin dörtte biri oranında çiftleştirme kutusuna ihtiyaç vardır.
Bal üretim işletmelerinde ana arı üretiminin teknik faaliyetleri ticari ana arı üretimindeki teknik faaliyetlerin aynıdır. Tabii ki bu üretimde ana arı üretimine tahsis edilecek koloni miktarı kapasite ile ilgili olarak değişecektir.
Birkaç kolonilik arılıkta en basit yöntemle ana arı üretimi :
Bu yöntem en küçük bal üretim işletmesinde 10-20 kadar ana arı üretimi için tavsiye edilebilir. Bu yöntemi gözleri larva transferine uygun olmayan yaşlı arıcılarda rahatlıkla uygulayabilirler.
Ana arı üretimi arıcılığın faal olduğu her mevsimde yapılabilmesine rağmen çok küçük çapta ana arı üretimi bal akışının ve polen gelişinin yeterli olduğu günlerde yapılmalıdır. Aksi halde hem arıcının ana arı üretim tecrübesinin azlığı hem de uygun olmayan zamanlar üretimi olumsuz etkiler ve başarı düşük olur.
Uygun Bir Günde (Bal akışının ve polen gelişinin olduğu bir gün)
İki bölmeli çerçeveli çiftleştirme kutularından alınan temel petekli, mümkünse kabartılmış 4 adet küçük çerçeve normal bir kovan çerçevesine yerleştirilir.
Çiftleştirme kutusundan alınan küçük çerçevelerin yerleştirildiği normal çerçeve damızlık koloniye, yavrulu çerçevelerin arasına verilir ve damızlık koloni beslenir.
Bakıcı koloni olarak seçilen koloninin güçlü ( en az 7-8 çerçeve yavrulu ) olması gerekir. Bu koloninin ana arısı alınır ve bu koloni de beslenir.
Ana arısı alınan ve bakıcı koloni olarak ayrılan koloninin yaptığı ana arı gözleri kesilerek temizlenir.
Damızlık kolonide üç gündür bekleyen çiftleştirme kutusu çerçeveleri takılı çerçeve damızlık koloniden alınarak kontrol edilir: Bu çerçevelerde damızlık koloninin ana arısının yumurtladığı günlük larvalar ve yumurtalar vardır. Eğer yoksa bu çerçeveler larva ve yumurtalar görülene kadar damızlık kolonide birkaç gün daha tutulurlar.
Damızlık koloniye üç gün sonra takılan yumurtalı veya larvalı çerçeve alınarak, ana arısız ve ana arı gözleri temizlenmiş olan bakıcı koloniye verilir. Üçüncü günde çerçevelerde yumurta veya larva yoksa bu işlem daha sonraki günlerde yapılır ve koloni beslenmeye devam edilir.

MODERN ARICILIK


MODERN ARICILIK

ARICILIK NEDIR?

Genel anlamda arıcılık, bir amaç doğrultusunda "Arıları Kullanabilme ve Yönetebilme Sanatı" olarak tanımlabilir.Gunumuzde tam olarak teknik arıcılık yapabilmek için bilgi ve tecrübeye ihtiyaç vardır. Aksi halde, bilgi ve tecrübe olmadan teknik arıcılık hatta sıradan bir arıcılık bile yapmak mümkün değildir. Arıcılığa başlamadan önce arı ailesi (koloni), aile bireyleri ve koloninin yaşam düzeni ile arıcılığı ilgilendiren diğer konularda bilgi yeterli bilgi edinilmelidir.
Kulaktan duyma yada atalardan kalma yontemlerle bilgi ve tecrübeden yoksun yapılacak arıcılık ekonomik kazanç bir yana, başarısızlıkla sonuçlanır.
Arıcılığın tarihçesi insanlik tarihi kadar eskidir insanların mağara hayatı yaşadığı on binlerce yıl öncesine kadar gitmektedir. MÖ. 7000 yıllarına ait mağaralara çizilen resimler, çok eski tarihlere ait arı fosilleri ve benzeri tarihi buluntular bu görüşü doğrulamaktadır. İlk insanlar doğal olarak ağaç kovukları ve kaya oyuklarına yuvalanan oğulları öldürerek ballarından yararlanmışlardır.
Tarihi gelişim içinde taş devrinden itibaren; önce mantar ve ağaç kütükleri sonra da toprak ve kilden yapılmış kaplar kovan olarak kullanılmış ve zamanla bugün kullanılan kovanlar geliştirilmiştir. Gerçek arıcılık, insanların ağaç kovukları içinde yuvalanan arıları öldürmeden bir miktar bal almaları ve bir miktar balı da arılara bırakmaları ile başlamıştır. Arıların gen merkezlerinin Orta-Doğu ülkeleri olduğundan arıcılığın ortaya çıkması bu ülkelerde olmuştur. Bununla birlikte MÖ. 1300 yıllarına ait olduğu sanılan ve Hititler devrinden kalma Boğazköy'deki taş yazıtlarda arılardan bahsedilmesi arıcılığın Anadolu'da da çok eski tarihlere dayandığını göstermektedir.
Son birkaç yüzyıl öncesine kadar çok uzun bir süre ilkel olarak yapılan arıcılık, bir çok bilimsel buluş ve gelişmelerin ışığında günümüz arıcılığına kadar gelişme süreci yaşamıştır. Günümüz arıcılığına gelinmesinde; 1787 yılında ana arının havada çiftleştiğinin tespiti, 1845 yılında arı üreme biyolojisinin izahı, 1851 yılında çerçeveli fenni kovanın keşfi, 1857 yılında temel petek kalıplarının bulunuşu, 1865 yılında bal süzme makinesinin icadı, 1882 yılında larva transfer yöntemiyle ana arı yetiştirme tekniğinin keşfi ve 1926 yılında ana arılarda yapay döllemenin bulunuşu gibi icatlar katkıda bulunmuştur.
*Arıcılığın Günümümüzdeki önemi nedir? Neden Arıcılık ?
Modern tarımın önemli dallarından biri olarak kabul edilen arıcılığı, yurdumuzun hemen her yerinde başarıyla yapmak mümkündür. Yaşadığımız coğrafyanın iklimi ve bitki örtüsü özellikleri, arıcılıktan verimi yüksek sonuçlar alınmasına olanak sağlayacak niteliktedir. Arıcılık az bir sermaye ve emekle yapılmaya çok uygun bir uğraştır. İsteyen herkes evinin bahçesinde 2-3 kovana bakabileceği gibi, işe ticari boyut katıp bu sayıyı rahatlıkla 20-30 kovana çıkartabilir. Bu özelliğinden dolayı, bir ailenin geçimini sağlayan ana uğraş olabileceği gibi, diğer işlerin yanında ek gelir sağlayan yardımcı bir faaliyet olarak da rahatlıkla yapılabilir.
Arıdan elde edilen bal, balmumu, polen ve diğer ürünler ülke ekonomisine önemli girdiler sağlar. Bu ürünlerin besin olarak tüketilmesinin sağlıklı yaşam ve dengeli beslenme konusuna olan katkıları da herkesçe bilinir. Arıcılığın tarım açısından en büyük önemi ise, bitkilerin tozlaşmasında oynadığı roldür. Polen toplamak için çiçekten çiçeğe gezen arı, bitkilerin doğal yoldan döllenmesine yardımcı olur. Yapılan araştırmalara göre arının bu fonksiyonu yaklaşık olarak üründe %40 verim artışı sağlar.Yurtdışında birçok meyve bahçesi sahibi tozlaşma döneminde bahçesi için arı kovanı kiralar. Buralarda arıcılar bu işten de gelir elde eder.
Bir arı kolonisi diğer tarımsal üretim dallarında olduğu gibi sürekli bakım istemez. En azından sabah akşam, yem, su, gübre vs istemez. Belli dönemlerde birkaç saati alacak bir bakım işlemi, sağlıklı arı kolonilerine sahip olmak için yeter de artar bile. Arıcılık ayrıca büyük uzmanlıklar gerektirmez, kolaylıkla öğrenilebilir. Zaten arıcıların en büyük meziyetlerinden birisi de bildiklerini başkalarına öğretme arzusudur. Arıcılık yapmaya karar veren herkes, bu işi bilenlerin yardımlarıyla kısa zamanda arıcılık faaliyetinin ince ayrıntılarını öğrenmeye başlar.
Arıcılığın çok önemli bir uğraş olduğu, bu işe gönül verenler tarafından sıklıkla vurgulansa da maalesef ülkemizde bu alanla ilgili gerekli ve yeterli yatırımlar önemsenerek yapılmamaktadır. Bilindiği gibi bütün dünyada sentetik katkı maddeleri içermeyen doğal gıdalara karşı büyük bir ilgi oluşmaya başlamıştır. Arıcılık hiçbir teknolojik yatırım yapmaya gerek kalmadan kendiliğinden katkısız ve doğal gıda üreten bir sistemdir. Bu yüzden ekonomik değeri önümüzdeki yıllarda kendiliğinden artacaktır.
GELENEKSEL ARICILIK DEYiNCE AKLIMIZA GELEN
Yüzyıllardan beri yapılan arıcılık türüdür. Yurdumuzda 'Kara kovan' tabir edilen kovanlarda yapılır. Bu kovanlar yöreden yöreye çok değişken özellikler gösterir. Tahtadan sandık gibi yapılan çeşitleri olduğu gibi, sepet şeklinde örülerek çamur ve hayvan dışkısıyla sıvananları da vardır.

Geleneksel sistemde her şey doğal olarak seyreder. Arı kolonileri arıcının denetimi altında değildir. Arıcının yapabileceği tek şey kovanları dış etkenlerden korumaktır. Bu sistemde arıları gerekli olduğunda beslemek, hastalıkları teşhis edip ilaçlama yapmak, kovan içi problemlere müdahale etmek, ana arıyı daha verimli bir ana arıyla değiştirmek gibi uygulamalar mümkün değildir. Bal verimi düşüktür ve ayrıca bal hasadı da oldukça zordur.
Geleneksel sistemin tek avantajı üretimde yapay hiçbir şey olmayışı, petek ve balın tamamen doğal özelliklere sahip olmasıdır. Bu yüzden geleneksel yöntemlerle üretilen ballar pazarda, modern yöntemlerle üretilen ballara nazaran daha çok tercih edilirler.
MODERN ARICILIK NEDiR? NASIL YAPILIR?
Modern arıcılık 1850'li yıllarda çerçeveli kovanların keşfedilmesiyle başlayan arıcılık türüdür. Modern sistemi geleneksel sistemden ayıran 3 tane temel özellik vardır. Çerçeve, hazır petek ve balı bu peteklerden sızdırmaya yarayan bal süzme makinesi.
Balarısı 1 kilo balmumu yapabilmek için yaklaşık 10 kilo bal ve çok yoğun bir emek harcar. Hazır petek arının işini çok kolaylaştırır. Arı çerçeveye takılmış hazır peteği kısa zamanda kabartır, ve petek gözlerine bal depolamaya başlar. Böylece arı çok zahmetli olan peteğin temelini oluşturma işleminden kurtulmuş olur ve zamanının büyük kısmını bal depolamaya harcar. Ayrıca bal süzme makinesinde balı boşaltılan petekler arılar tarafından tekrar tekrar kullanılabilir.
Yurtdışında plastik benzeri bir maddeden hücreleriyle birlikte hazır petek yapma çalışmaları sonuç vermiştir. Özellikle yabancı Internet sitelerinde çok sayıda plastik hazır petek satış ilanları göze çarpmaktadır. Böylece modern çağın imkanlarıyla arılar petek gözlerini yapma zahmetinden de kurtarılmış görülmektedir.
Modern sistemin geleneksel sistemlere avantajları:
Bal hasadı çok kolaydır.
Yapay petek kullanıldığı için arı performansını bal depolamaya harcar ve böylece bal üretimi çok daha fazla olur.
Kovanlar rahatlıkla açılıp problem ve hastalıklar tespit edilebilir.
Irk ıslahı için anaarı değiştirilebilir.
Zayıf kovanlar rahatlıkla birleştirilebilir.
Oğul verdirmek veya verdirmemek arıcının kontrolündedir.
Suni oğullar almak mümkündür.
Arı kolonisi rahatlıkla başka bir kovana alınabilir.
Polen, arı zehir'i, arı sütü gibi diğer arı ürünleri rahatlıkla alınabilir.
Arıcılık alanındaki yeni gelişmeler ve yeni teknikler kolaylıkla uygulanabilir.
Balın kıt olduğu senelerde arıların kış ve ilkbaharda sönmelerinin önüne geçmek modern kovanlarda çok kolaydır. Sonbaharda vereceğimiz 3-5 kilo şeker şerbeti o koloninin kışı rahatlıkla geçirmesine yeter.
Modern sistemin tek dezavantajı, yapay petek imalatında kullanılan maddeler konusunda duyulan kuşkudur. Özellikle bu konuda standartların konulmadığı ve kontrollerin zayıf olduğu ülkemizde bu durum vatandaşlar arasında bir kuşkuya yol açmaktadır. Bu kuşkudan kurtulmanın yolu ise satın alınan yapay petekli balın ortasındaki yapay peteği yememektir.

ARICILIKTA OĞUL MEVSİMİ


ARICILIKTA OĞUL MEVSİMİ:

OĞUL NEDİR NASIL CIKAR?
Arılar Koloni olarak yaşadıklarından dolayı yine koloniler şeklinde bölünerek çoğalır. Bu bölünme bir kısım arının, ana arıyla birlikte kovanı terk etmesiyle oluşur. Koloninin bu şekilde bölünmesine oğul çıkarma denir. Kovanı terk eden yeni koloni ise oğul arısı şeklinde isimlendirilir.
Arılıkta Oğul mevsimi arıcının en yoğun çalıştığı dönemlerden birisidir.Oğul mevsimi süresi içinde kovanların kontrolü iyi yapılmalı ve günün belirli saatlerinde muhakkak arılıkta bulunmaya dikkat edilmelidir.
İlkbaharda süratle çoğaldığı ve artık kovana sığmadığı icin arı kolonisi oğul çıkarma hazırlıklarına başlar. Özellikle bal kaynaklarının çok olduğu ve mevsimin de müsait olduğu senelerde bu olay çok sık görülür. Oğul mevsimi genelde Mayıs ayının başından Haziran ayının ortalarına kadar devam eder. Bu dönemin başlangıcı ile bitişi iklim, hava ve coğrafi şartlara göre değişir. Nektar akımının doruğa çıktığı büyük bal toplama mevsiminin başlamasıyla oğul mevsimi de sona ermiş olur.
Koloninin oğul çıkarma hazırlığına başladığının en önemli işareti kuluçkalık çerçeveleri üzerinde görülen ana arı memeleridir.
Her kovanda normalde bir tane ana arı bulunur ve bu ana arı başka bir ana arı ile karşılaştığında aralarında ölümüne bir savaş başlar. Kovandaki ana arı, işçi arılar tarafından yapılan yeni ana memelerine bile tahammül edemez ve tahrip etmeye çalışır. Ama oğul mevsiminde işçi arılar yeni ana arı üretmek için peteklerin alt kısımlarında, yüksük şeklinde ana arı hücreleri yaparlar ve ana arının bu hücreleri tahrip etmesini engellerler.
Genç ana arı çıktığında işçi arılar bunların kavga etmesine izin vermez. Buna sinirlenen eski ana arı yumurtlamayı ve beslenmeyi bırakır. Zayıflayarak uçmaya hazır hale gelir. Havanın müsait olduğu bir gün yanına bir kısım işçi arıyı da alarak kovanı terk eder. Ana arı çevrede müsait bir ağaç dalına konar. Kendisini takip eden diğer arılar da üst üste konarak küme şeklinde bir salkım oluşturur. Salkım şeklindeki oğul arısı arıcı tarafından usulüne uygun şekilde alınarak yeni bir kovana konur.
Mevsimin müsait olduğu zamanlarda ikinci, üçüncü, hatta altıncıya kadar oğul çıkabilir.
Fakat çıkan her oğul kovan nüfusunun azalması ve kovanın gücünü yitirmesi anlamına gelir. Bal verimini yüksek tutmak isteyen arıcı doğal oğul çıkışını engellemek zorundadır. Hiç değilse ilk oğuldan sonra çıkan oğullara izin vermemek gerekir. Çünkü oğul sayısı arttıkça, çıkan oğulların nüfusu azalır. En son çıkan oğullar çoğunlukla kendilerine kışın yetecek besin ve nüfus sayısına ulaşamazlar. Arıcının bu kovanlara bakması gerekir.
İlk çıkan oğul'un anası çiftleşmiş olduğu için döllüdür ve hemen yumurtlamaya başlar. Fakat daha sonra çıkan oğulların genç anaları çiftleşmedikleri için, doğumlarından 5 ya da 6 gün sonra döllenme uçuşuna çıkarlar.
OĞUL YAKALAMA NASIL YAPILIR ?
Her ne kadar kovandan doğal oğul çıkması modern arıcılık tekniklerine aykırı olsa da, zaman zaman çeşitli nedenlerle doğal oğul çıkışı engellenemez.
Oğul genellikle saat 9-12 arasında çıkar. Yazın sıcak günlerinde daha geç saatlerde çıktığı da görülür.
Kovandan çıkan ilk oğullar anaları yaşlı olduğu için uzağa uçamaz, bu yüzden nispeten arılığın yakınına ve alçak yerlere konarlar. İkinci, üçüncü ve daha sonraki oğullar ise anaları genç olduğu için daha uzaklara uçma ve yükseğe konma eğilimindedirler. Hatta bazen bu oğullar hiç konmayarak doğrudan yeni yuvalarına doğru uçabilirler.
Oğul çıkmaya başladığında arıların konmasını sağlamak için çeşitli yöntemler uygulanır. Teneke çalmak, iki taşı birbirine vurmak, arıların üzerine toprak atmak gibi. Bu yöntemlerin doğru olduğunu savunanlar olduğu gibi sakıncalı olduğunu iddia edenler de vardır. Bizim de uygulayıp başarılı sonuç aldığımız yöntem, çıkan arıların üzerine su serpmektir. Süpürgeyle ya da başka bir yöntemle üzerine su serpilen arılar yağmur yağdığını zannederek, kısa zamanda toplanmaya başlarlar.
Çıkan arı eğer kümelenmek için bir yer bulamazsa uzaklara uçar gider. Bunu engellemek için eğer arılık ve çevresinde ağaç yoksa önlem olarak yere ağaç dalları dikmek gerekir.
Oğul kümesinin alçak ve daha rahat alınabilir yerlere konmasını sağlamak için, konmasını istediğimiz yere oğul otu (melisa) ya da piyasadan alacağımız oğul kokularından sürmek faydalıdır.
Oğul koymayı düşündüğümüz kovanı daha önceden hazırlamak gerekir. Arı kolonisinin sağlıklı olarak yaşayabileceği özelliklere sahip kovana temel petek takılmış çerçeveler konur. Eğer mümkünse 1-2 çerçevenin kabarmış petek olması çok iyi olur. Çerçeveler arasında 2 cm boşluk bırakılır. Bu kabarmış peteklere bal ya da şeker şerbeti sürülürse, arının kovana girmesi ve orayı yuva olarak kabul etmesi daha kolay olur. Eğer mümkün değilse oğul kokusu sürülmüş bir parça pamuk kovan içine bırakılır.
Oğul çıkıp bir yere konduktan sonra zaman geçirmeden, kovana alma çalışmalarına başlamak gerekir. Çünkü belli bir zaman yerinden alınmayan arılar yeni yuvalarına doğru uçarak giderler.
Oğul'un konduğu yer çok güneş altıysa muhakkak üzerine temiz bir bez örtülerek gölge yapmak gerekir.
Oğul'un konduğu yer alçaksa kovan doğrudan arıların yanına götürülür, arılarla kovan arasına bir bez serilir, arka taraftan duman verilerek arıların bez üzerinden yürüyerek kovana girmeleri sağlanır. Arıları yönlendirmeyi kolaylaştırmak için bir kaz tüyü ya da arıcı fırçasıyla arılar kovana doğru hafifçe süpürülür. Kovandaki balın ya da balmumunun kokusunu alan arılar bir sürü gibi kovana girmeye başlarlar.
Arılar bir kaç metre yükseklikte bir yere konmuşsa, yere genişçe bir bez serilir. Kovan sehpa ya da iskele gibi bir yüksekliğin üzerine konularak arıların altına getirilir. Ya da mümkünse bir kişi kovanı kaldırarak tutar. Dal sert bir silkelenir ve arıların toplu bir şekilde kovanın içine düşmeleri sağlanır.
Kovan yere, bezin üzerine konur ve havada uçuşan diğer arıların da kovana girmesi beklenir. Ana arı kovana girince diğer arılar hiç nazlanmadan yeni yuvalarına girerler. Arıcı kovan etrafındaki arıların hareketlerini takip ederek ana arının girip girmediğini anlayabilir. Eğer arılar tekrar sürü halinde dalda kümelenmeye başlıyorsa bur dan ana arının kovanda olmadığı anlaşılır. Bir de ana arı kovana girince, kovan etrafındaki arılar iğnelerini gökyüzüne doğru çevirip kanat çırparak vızıldamaya başlarlar. Havada uçuşan arılar bu hareketi görünce kovana girmeye başlarlar.
Oğul'un konduğu yer yüksekte bir ağaç dalı ise, sakıncası yoksa arıları sarsmadan dal yavaşça kesilir. Kovanın önüne genişçe bir bez serilir, bezin bir kenarı kovan giriş tahtasının üzerine doğru konur. Dal yavaşça bezin üzerine silkelenir ve bezin üzerine bırakılır. Arılar sürü şeklinde kovana girmeye başlarlar.
Dal kesilemeyecek şekildeyse, uzunca bir sırığın ucuna bir teneke ya da oğul torbası bağlanır. Tenekenin içine bir parça ballı petek yerleştirilir. Teneke uzatılarak arıların altına getirilir, başka bir sırığın yardımıyla ya da merdivenle ağaca çıkarak, dal kuvvetlice silkinir. Teneke veya oğul torbası aşağı indirilerek kovana boşaltılır. Arıların hepsi alınamadıysa bu hareket bir kaç kere tekrarlanır. Anaarının kovana girdiği anlaşılınca kovanın üzeri kapatılır.
Bir başka pratik oğul yakalama yöntemi ise şudur: Eski bir sapsız sepet oğul'un üzerine dikkatlice konur, alttan yavaş yavaş duman verilir. Arılar genellikle kapalı ve karanlık yerlere girme eğiliminde olduklarından üstlerine konmuş olan sepetin içinde toplanırlar. Bütün arılar sepete girdikten sonra fazla sarsmamaya dikkat edilerek, sepetin üzeri kapatılır ve arılar yeni kovanlarına konur. Bu yöntem özellikle arılıktan çok uzak mesafeye konmuş olan oğulları yakalayıp geri getirmek için pratiktir.
Arılar kovandan oğul'a çıkarken kursaklarını balla doldururlar, bu yüzden oğul arıları sakindir ve kolay kolay sokmaz. Bu sayede arıcı rahat rahat çalışabilir.
Oğul yerleştirilen kovan daimi yerine konur ve mümkünse üzeri örtülerek serin kalması sağlanır. Ertesi gün çıtaların arası normal durumlarına getirilir. Arıların zapt etmediği çerçeveler alınarak kovan bölme tahtasıyla bölünür.

OĞUL ENGELLEME YÖNTEMLERİ NELERDIR ?
Bir arı kolonisinin oğul çıkarma arzusunun nedenleri bilinirse, bunu engellemenin yöntemleri de kendiliğinden ortaya çıkar. Bu nedenler kısaca şunlardır:
a) Arı nüfusu kovan içinde çok sıkıştığı zaman oğul çıkararak bu sıkışıklıktan kurtulmak ister. İçerideki sıkışıklığın en büyük göstergesi ise özellikle günün sıcak saatlerinde arıların uçma tahtasının üzerinden aşağıya salkımlar oluşturarak sarkmalarıdır. Bu o kovanın oğul çıkarma eğiliminin ilk işaretidir.
b) Kovan içi havalandırma çok iyi değilse ya da kovan kızgın güneş altında bulunuyorsa arılar içeride bunalır ve oğul çıkarma eğilimine girer.
c) Ana arının yumurtlama alanlarının bitmesi. Ana arı petekler üzerinde yumurtlayacak boş hücre bulamıyorsa kovan yine oğul eğilimine girer.
d) Oğul çıkarma eğilimi o arı ırkının kalıtımsal bir özelliği olabilir. Bu tür bir özelliği olan arı ırkı kolayca oğul çıkarma eğilimine girer.
Arı kolonisinin oğul çıkarma eğilimini engellemek için alınması gerekli önlemler:
a) İlkbaharda hızlı kuluçka faaliyeti sonucunda nüfus iyice arttığı için, arılar kuluçkalıkta sıkışmadan ballıkların konulması gerekir.
b) Havaların iyice ısınmasıyla birlikte arıların kovana rahatça girip çıkmalarını sağlamak ve kovan içi havalandırmaya yardımcı olmak için, kovan giriş delikleri sonuna kadar açık hale getirilir. Kovan kızgın güneş altında bırakılmaz gölge altına koymak mümkün değilse, üzeri dal, çalı, ot vesaire ile örtülür.
c) Çok hızlı gelişen ve oğul çıkarma eğilimine gireceği anlaşılan kovanlardan kapalı gözlü yavrulu çerçevelerden alınarak zayıf kovanlara verilir, böylece koloninin çok hızlı gelişmesi yavaşlatılmış olur.
d) Ana arıya yumurtlayacak boş alan sağlanır. Eğer kuluçkalıktaki çerçeveler aşırı yavru ya da aşırı bal depolama yüzünden bloke olmuşsa, bunlar alınarak yerine boş çerçeveler konur. Böylece ana arının rahatlıkla yumurtalarını bırakacağı alanlar sağlanmış olur. Eğer çerçeveler bal yüzünden bloke olmuşsa, bunların yerine kabartılmış petekli çerçeve koymamak gerekir. Çünkü arılar bu çerçeveleri de hemen bal ile doldurarak ana arının yumurtlamasına imkan vermezler. Temel petekli çerçeve takılırsa, petekler kabartıldıkça ana arı yumurtasını koyma imkanı bulur.
Ana arıya bol yumurtlama alanı açmak için kuluçkalıktaki üzeri sırlanmış yavru gözlü çerçevelerden 4-5 tanesi alınarak yerine temel petek takılmış çerçeve konur. Yavrulu petekler ise ballığın ortasına yerleştirilir. Böylece kuluçkalıkta ana arıya yumurtlayacak geniş bir alan yaratılmış olur. Eğer kuluçkalıkla ballık arasına ana ızgarası konursa ana arı üst kata çıkıp yumurtlayamayacağı için, kapalı gözlerden yavrular çıkmaya başladıktan sonra arılar üst kattaki boş peteklere hemen bal doldurmaya başlar.
e) Kuluçkalıktaki çerçeveler haftada bir kontrol edilerek varsa ana arı yüksükleri imha edilir. Ana arı yüksüklerinin yapılmış olması kovanın illaki oğul çıkaracağı anlamına gelmez. Bu yüzden içinde yumurta bulunmayan hücreleri bozmak için zaman harcanmamalıdır. Eğer bu yüksüklerin içine yumurta ve arı sütü bırakılmışsa bu oğul hazırlığının en önemli işaretidir.
Bu yüksükleri imha ederken dikkat edilmesi gereken en önemli noktalardan birisi de, kapalı olup olmadıklarıdır. Henüz kapatılmamış üzeri açık olan yüksükler rahatlıkla imha edilebilir. Fakat eğer kapalı ana arı yüksüğü varsa bu o kovanın oğul çıkardığı anlamına gelir. Bu yüzden bütün yüksükleri imha etmek o kovanı ana arısız bırakmak demektir. Kapalı yüksükler görüldüğünde bunlardan 1-2 tanesini seçerek bozmadan bırakmak gerekir. İri, gösterişli ve üzeri pütürlü olan ana memeleri tercih edilmelidir.
Oğul vermek amacıyla yapılan ana arı yüksüklerinin sayısı genelde 10-15 kadardır. Ana arıyı değiştirmek için yapılan yüksükler ise 2-4 tane civarındadır. Oğul için yapılan yüksükler, ana arıdan gizlemek için çerçevelerin dip taraflarında, gizli köşelerinde bulunur. Ana arıyı değiştirme amacıyla yapılan yüksükler ise çerçevenin ortasında, kuluçkanın bol olduğu alanlarda yer alır.
İlk çıkan oğul'un hangi kovandan çıktığı görüldüyse, diğer oğulları engellemenin en pratik bir yolu da şudur: Ana kovan yerinden kaldırılıp arılıkta başka bir yere taşınarak, oğul arısı ana kovanın yerine konur. Böylece dışarıdaki tarlacı arılar da oğul kovana dahil olarak koloniyi çok güçlü bir hale getirirler. Tarlacı arılarını kaybettiği için nüfusu iyice azalan ana kovan ise oğul çıkarmaktan vazgeçer.
f) Bazı arılar ırk özelliklerinden dolayı oğul çıkarmaya daha kolay eğilim gösterirler. Bu yüzden oğul eğilimi daha düşük olan ırklarla çalışmak gerekir. Her arıcı kendi arılığındaki oğul çıkarma eğilimi düşük olan kovanları belirlemeli ve bu kovanlardan ürettiği ana arıları diğer kovanlara vererek, kendi arılarının oğul çıkarma eğilimini en düşük seviyeye getirmelidir. Oğul çıkarma eğilimi yüksek kovanların ana arıları ve erkek arıları fırsat buldukça imha edilmelidir.
g) Hızla gelişen kolonilerden suni oğul almak doğal oğul çıkışını engelleyen en önemli uygulamalardan bir tanesidir.
SUNİ OĞUL ALMA
Oğul mevsimi yaklaştığında, doğal oğul çıkışını beklemeden arıcı tarafından alınan oğul'a suni oğul denir. Suni oğul iki nedenden dolayı alınır. Birincisi büyük oğul mevsiminde hızla gelişen kovanın gelişme hızını azaltarak doğal oğul'un çıkışını engellemek için. İkincisi ise kovan sayısını artırmak için. Sebebi ne olursa olsun, suni oğullar iyi huylu, çalışkan, sokucu olmayan, kolayca oğul'a meyletmeyen ve diğer üstün niteliklere sahip kovanlardan alınmalıdır.
Suni oğul'un doğal oğul'a göre en büyük avantajı, oğul alma zamanına arıcının kendisinin karar vermesidir. Doğal çıkan oğul arısının zamanı önceden kestirilemez ve bazen arıcı arılıkta değilse bu arı kaçar gider. Ya da çok yüksek bir yere konan doğal oğul'u almak için saatlerce uğraşmak gerekebilir.
Suni oğul'u artık soğukların bittiği ve doğal oğul mevsimine yaklaşık 15-20 gün kaldığı zamanlarda alırsak en verimli sonucu elde ederiz.
Suni oğul alınmış kovanların beslenmesine özel bir önem vermek gerekir.
Genel olarak suni oğul alma uygulamasında iki ana yöntem vardır,Bunlar:
1) Bölme Oğul: Bölme oğulda bir arı kovanın gücü ikiye bölünür. Oğul mevsiminin yaklaştığı günlerde üstün ırk özelliklerine sahip olan ve kuluçkalığı iyice dolmuş bir kovandan suni oğul alımına gidilir. Sıcak bir günde ikindiye doğru kovan açılarak, yavrulu, ballı ve polenli çerçevelerden 4-5 tanesi oğul olarak bölünecek kovana arılarıyla birlikte konur. Bu şekilde suni oğul alındığı zaman ana arı ya ana kovanda, ya da oğul olarak ayrılan kovanda kalır. Bu sırada arıcının ananın hangi kovanda kaldığına dikkat etmesi ve anasız kalan kovanın bir an önce anaya kavuşturulması çalışmalarına başlaması gerekir. Anasız olan kovan eğer uygun yumurta ve larvalar varsa kısa zamanda ana memelerini yaparak yeni anaya sahip olur. Eğer elde varsa yedek ana arı verilebilir ya da başka bir kovandan ana arı memesi kesilerek anasız kovana verilebilir.
İyi beslenirse bölünen her iki kovan da kısa zamanda gelişir.
2) Devşirme Oğul: Bu uygulama da ise birden fazla kovandan alınan arı ve peteklerle yeni bir kovan yapılır. Bu yöntemin avantajı az sayıda çerçeve alındığı için anaç kovanı zayıflatmayışıdır. Devşirme oğul iki veya daha fazla sayıdaki kovandan alınabilir.
Çeşitli yöntemlerle devşirme oğul alınabilir:
a) İki veya daha fazla kovandan birer ikişer ballı, polenli, yavrulu ve arılı çerçeveler alınarak boş bir kovana konur. Arı birleştirme esansı kullanılarak arıların kavga etmeleri önlenir. Bu uygulamada ana arının ana kovanda kalmasına dikkat etmek gerekir. Yeni kovana bilinen usullerle yeni ana arı verilir.
b) Bir kovandan 4-5 yavrulu petek alınır fakat üzerindeki arılar silkinir. Petekler boş bir kovana yerleştirilir. İkinci ana kovan başka bir yere götürülür ve onun yerine içine petekleri koyduğumuz yeni kovan konur. Böylece anaç kovanın dışarıda çalışmaya giden arıları yeni kovanda çalışmaya başlarlar. Bu yöntemde ana arının yanlışlıkla oğul'a verilmesi ihtimali yoktur. Bu yöntemde yavrular bir kovandan, arılar başka bir kovandan alınmış olur. Bilinen yöntemlerle kısa sürede ana arı vermek gerekir.
c) Boş kovana suni petek takılmış çerçeveler konur. Anaç kovan yerinden kaldırılır ve yerine boş kovan konur. 4-5 çerçeve arı ana arıyla birlikte yeni kovana silkinir. Yer değiştirildiği için ana kovanın dışarıdaki işçi arıları da oğul kovana tabi olurlar. Ana kovana kısa sürede ana arı verilir ayrıca oğul arıyı da güzelce beslemek gerekir.

ARI KOVANI SECİMİ YAPARKEN


ARI KOVANI SECİMİ YAPARKEN

ARI KOVANI ÇEŞİTLERİ VE ÖLÇÜLERİ:
Arı kolonisinin bütün bir ömrünü geçirdiği kovanın teknik özellikleri, arıcılığın verimliliğiyle yakından ilgilidir. Bugün dünya üzerinde çok değişik modellerde kovan çeşitleri kullanılmaktadır, fakat en yaygın olanları Langstroth ile Dadant tipi kovanlardır.
Yurdumuzda bir çok arıcı Langstroth tipi kovan kullanmakla birlikte, bu kovanlar değişik ölçülerde yapıldığı için Dadant tipine yaklaşan ara modeller çoğunluktadır.
Kovan, dip tahtası, gövde-kuluçkalık, ballık, örtü tahtası ve kapak olmak üzere 5 parçadan oluşur.

Kovan dip tahtası eğer tek parçadan yapılamıyorsa, parçaların birleşme yerlerinde boşluklar bırakılmamalıdır. Çünkü dip tahtasındaki her boşluk ve çatlak, dışarıdan gelen bakteri, mantar ve böcekler için bir yaşama alanı sağlar. Özellikle güve kelebeği yumurtalarını bu çatlakların içine bırakır.
Gövde ya da diğer ismiyle kuluçkalık arıların esas yaşam alanıdır. Arıların giriş deliği bu bölümdedir. Ana arı genellikle bu bölümde bulunur ve yumurtlama işlemlerini buradaki petek üzerinde yapar. Arılar uygun mevsimde kovan gövdesine sığamadıklarında üst kata çıkarlar. Arı kolonisi kış mevsimini kuluçkalıkta geçirdiği için kovan gövdesinin sağlamlığına ve kış şartlarına dayanıklılığına daha çok özen gösterilmelidir.
Örtü tahtası olarak sağlam bez ya da çuval parçaları da kullanılabilir. Hatta birçok arıcı bunu tavsiye etmektedir. Bez parçasının avantajı kovan örtüsü açılırken ses yaparak arıyı kızdırmaması ve özellikle yazın kovaniçi havalandırmasına yardımcı olmasıdır. Ayrıca kovan içindeki nem ve rutubetin atılmasına da yardımcı olur.
Kapakta havalandırma delikleri muhakkak bulunmalı ve yazın bu delikler açılmalıdır. Yine kovan kapağı yerine iyi oturan ve hava şartlarından kovanı koruyacak şekilde yapılmalıdır.
Eğer kovan hazır olarak satın alınacaksa muhakkak arıcılıkla uğraşan firmalardan alınmalıdır. Özellikle arıcılıkla uğraşmayan, yerli marangozların yaptıkları kovanlarda bir çok teknik hatalar bulunmaktadır.
Hangi tip kovan kullanılacak olursa olsun, iyi bir kovan için dikkat edilmesi gerekenler ortak kurallar aşağıdaki gibidir:

1- Kovan gövdelerinin kalınlığı en az 2.5x 3 cm olmalıdır. Kovan gövdelerinde kullanılacak tahtalar iyi kurutulmuş, budaksız ve sağlam ağaçlardan yapılmalıdır. Ihlamur ağacı kovan yapımında tercih edilir. Fakat bulunamazsa en ideali çam tahtasıdır.
2- Kovanlar muhakkak usta birisi tarafından yapılmalı ve ölçüleri hassas olmalıdır. Yapılan bütün kovanların aynı ölçüde olmasına dikkat edilmelidir. Buna dikkat edilmezse özellikle çerçeve ve ballıkları farklı kovanlarda kullanmak isteyince büyük problemler yaşanır.
3- Kovan modelleri daha önceden denenmiş ve kabul görmüş ölçülere göre yapılmalıdır. Uzun tecrübelerin sonucunda ortaya çıkan bu modeller arıların kendi doğal düzenlerini bozmadan en iyi şekilde yaşamalarını sağlar.
4- Kovan gövdesinin özellikle birleşme yerlerinden içeriye rutubet almaması için izolasyona dikkat etmelidir.
5- Kovanların yalnızca dışa bakan tarafları beyaz ya da krem rengi boya ile güzelce boyanmalıdır.
6- Seyyar arıcılık yapacaklar düz kovan kapağını, sabit arıcılık yapacaklar ise beşik şeklindeki kovan kapağını tercih etmelidirler.
7- Arıların kovan içinde rahatça çalışması ve özellikle yaz günlerinde kovan içinin havalanabilmesi için, gerekli boşlukların bırakılması gerekir. Buna göre;
- Yanlardaki iki çerçeve ile kovan iç yüzeyi arasında en 7.5 mm,
- Çerçeve başları ile kovan iç yüzeyi arasında 10 mm,
- Dip tahtası ile çerçeve alt çıtası arasında 25 mm,
- Bir çerçevenin ortası ile diğer çerçevenin ortası arasındaki boşluk 36-38 mm,
- Çerçeve üst çıtaları arasında 12 mm,
- Çerçeve üst çıtaları ile örtü tahtası arasında 10 mm boşluk olmalıdır.
8- Kovan dip tahtası mümkünse muhakkak seyyar yapılmalıdır.

6 Ağustos 2012 Pazartesi

ARICILIK GENEL BİLGİLER


 ARICILIK
Genel anlamda arıcılık, bir amaç doğrultusunda "Arıları Kullanabilme ve Yönetebilme Sanatı" olarak adlandırılabilir. Teknik arıcılık için bilgi ve tecrübeye ihtiyaç vardır. Aksi halde, bilgi ve tecrübe olmadan teknik arıcılık hatta sıradan bir arıcılık bile yapmak mümkün değildir. Arıcılığa başlamadan önce arı ailesi (koloni), aile bireyleri ve koloninin yaşam düzeni ile arıcılığı ilgilendiren diğer konularda bilgi sahibi olunmalıdır.

Bilgi ve tecrübeden yoksun yapılacak arıcılık ekonomik kazanç bir yana, başarısızlıkla sonuçlanır.


Arıcılığın tarihçesi insanların mağara hayatı yaşadığı on binlerce yıl öncesine kadar gitmektedir. M.Ö. 7000 yıllarına ait mağaralara çizilen resimler, çok eski tarihlere ait arı fosilleri ve benzeri tarihi buluntular bu görüşü doğrulamaktadır. İlk insanlar doğal olarak ağaç kovukları ve kaya oyuklarına yuvalanan oğulları öldürerek ballarından yararlanmışlardır.

Tarihi gelişim içinde taş devrinden itibaren; önce mantar ve ağaç kütükleri sonra da toprak ve kilden yapılmış kaplar kovan olarak kullanılmış ve zamanla bugün kullanılan kovanlar geliştirilmiştir. Gerçek arıcılık, insanların ağaç kovukları içinde yuvalanan arıları öldürmeden bir miktar bal almaları ve bir miktar balı da arılara bırakmaları ile başlamıştır. Arıların gen merkezlerinin Orta-Doğu ülkeleri olduğundan arıcılığın ortaya çıkması bu ülkelerde olmuştur. Bununla birlikte M.Ö. 1300 yıllarına ait olduğu sanılan ve Hititler devrinden kalma Boğazköy'deki taş yazıtlarda arılardan bahsedilmesi arıcılığın Anadolu'da da çok eski tarihlere dayandığını göstermektedir.

Son birkaç yüzyıl öncesine kadar çok uzun bir süre ilkel olarak yapılan arıcılık, bir çok bilimsel buluş ve gelişmelerin ışığında günümüz arıcılığına kadar gelişme süreci yaşamıştır. Günümüz arıcılığına gelinmesinde; 1787 yılında ana arının havada çiftleştiğinin tespiti, 1845 yılında arı üreme biyolojisinin izahı, 1851 yılında çerçeveli fenni kovanın keşfi, 1857 yılında temel petek kalıplarının bulunuşu, 1865 yılında bal süzme makinesinin icadı, 1882 yılında larva transfer yöntemiyle ana arı yetiştirme tekniğinin keşfi ve 1926 yılında ana arılarda yapay döllemenin bulunuşu gibi icatlar katkıda bulunmuştur.

 
 GELENEKSEL ARICILIK
Yüzyıllardan beri yapılan arıcılık türüdür. Yurdumuzda 'Karakovan' tabir edilen kovanlarda yapılır. Bu kovanlar yöreden yöreye çok değişken özellikler gösterir. Tahtadan sandık gibi yapılan çeşitleri olduğu gibi, sepet şeklinde örülerek çamur ve hayvan dışkısıyla sıvananları da vardır.  
Geleneksel sistemde herşey doğal olarak seyreder. Arı kolonileri arıcının denetimi altında değildir. Arıcının yapabileceği tek şey kovanları dış etkenlerden korumaktır. Bu sistemde arıları gerekli olduğunda beslemek, hastalıkları teşhis edip ilaçlama yapmak, kovan içi problemlere müdahale etmek, ana arıyı daha verimli bir ana arıyla değiştirmek gibi uygulamalar mümkün değildir. Bal verimi düşüktür ve ayrıca balhasadı da oldukça zordur.
Geleneksel sistemin tek avantajı üretimde yapay hiçbirşey olmayışı, petek ve balın tamamen doğal özelliklere sahip olmasıdır. Bu yüzden geleneksel yöntemlerle üretilen ballar pazarda, modern yöntemlerle üretilen ballara nazaran daha çok tercih edilirler.

 
 BAL ARISI
Dünyada 100.000 dolayında böcek türü taksonomik olarak sınıflandırılmıştır. Bu 100.000 tür içinde 23.000 dolayında arı türü bulunmaktadır. Bal arıları evrimleri süresince diğer böcek türlerinden farklılık göstererek kendilerine has morfolojik ve anatomik yapılarını geliştirmişlerdir. Örneğin bal arılarında polen toplamaya yarayan polen sepetçiklerinin oluşması, nektar ve polenle beslenmeye geçiş bu farklılaşmanın en tipik örnekleridir.  
Hayvanlar aleminin böcekler sınıfında yer alan bal arısının taksonomisi aşağıda verilmiştir.
Alem (Kingdom) :Hayvanlar (Animalia)
Şube (Phylum) :Eklembacaklılar (Arthropoda)
Alt şube (Subphylum) :Antenliler (Antennata)
Sınıf (Class) :Böcekler (Insecta)
Takım (Order) :Zar kanatlılar (Hymenoptera)
Familya (Family) :Arılar (Apidae)
Cins (Genus) :Bal arıları (Apis)
Tür (Species) :Bal arısı (Apis mellifera)
Apis cinsi içinde "Batı" bal arısı olarak adlandırılan Apis mellifera dışında 3 tür daha bulunur ki bunlar "Doğu" bal arısı türleri olan; Apis cerana, Apis dorsata ve Apis florea'dır.
Dünya bal üretiminde A. Cerana'dan kısmen yararlanılırken üretimin tamamına yakın kısmı A. mellifera kullanılarak gerçekleştirilmektedir. Diğer 2 tür ise kovana alınamamış olup doğal yuvalarda tek bir petek üzerinde yaşamaktadırlar.


Arı taksonomisinde türden sonra ırklar yer almaktadır. Örneğin Anadolu ırkı, Apis mellifera anatolica olarak ifade edilir.

 
 ARNIN ANOTOMİSİ
Arının vücudu baş, göğüs ve karın olmak üzere üç bölümden meydana gelir. Arıların bütün vücudu kitinli kalınca bir katmanla örtülüdür. Bu katman bir dış iskelet meydana getirir ve hayvanın iç organlarının korunmasını sağlar. Ayrıca arıların vücudu sık bir tüy tabakasıyla kaplıdır.  
Baş
Arının başında duyargaları, gözleri ve ağzı vardır. Anten adı verilen bir çift duyarga, başın tam ortasında bulunur. Kısa olan bu organlar eklemli bir yapıdadır. Bu eklemler işçi arılarda ve kraliçe arıda oniki, erkek arılarda onüç boğumdan meydana gelir.
Arının duymak, koklamak, tat almak ve bir uzaklığı tahmin etmek için kullandığı duyargalar duyarlı kıllarla örtülüdür. Arılar, duyargalarının aracılığıyla gece karanlığında bile kovanları içinde ballarını saklayacakları petekleri örer ve ona en üstün geometrik biçimi verebilirler.
Oval bir biçimde olan arının başında sade ve bileşik olmak üzere iki tip göz bulunur.
Osel göz veya nokta göz adı da verilen sade gözler, arılarda üç tanedir. Bunlar başın üst kısmında eşkenar bir üçgenin üç noktasını meydana getirecek biçimde yer alırlar. Bunlar arının yakından ve hafif ışıkta görebilmesini sağlarlar.
Başın iki yanında ise bileşik göz ya da petek göz adı verilen iki göz bulunur. Bunlar başa yapıştırılmış birer konveks mercek görünüşündedir. Arı bu gözleri uzak mesafeleri görmek için kullanır. Petek gözlerle arı çok uzaklardaki cisimleri 60 kere büyütülmüş olarak görür.
Arının ağzı birçok bölümden meydana gelen bir organdır. Ağzın en ilginç yeri, birbirine çok ince dokularla ekli ve her yönde hareket edebilen, yaklaşık olarak 80 boğumdan meydana gelen dildir.
Dilin uzunluğu 6-9 mm arasında değişir ve çok incedir. Ortasında çok küçük tüylerle kaplı derin bir kanal vardır. Buradan geçen sıvılar ağıza ulaşır. Arı, sıvı besin maddelerini bu kanal yoluyla emer. Dilinin ucundaki çok hassas bir tat alma organı olan kaşıkçık (püskül), dilin daldırılamıyacağı pelteleşmiş sıvıların alınmasına yarar.
Görevi bittiği zaman dil, arkaya doğru kıvrılır ve 'Labiyal Palpus' adı verilen iki dudak boynuzunun birleşmesiyle meydana gelen bir kının içine yerleşir.
Arının ağız yapısı tarıma zarar vermeyecek biçimdedir. Çenesi eşek arısınınki gibi tırtıllı değildir. Düz olduğu için üzüm ve öteki meyvelerin kabuklarını zedelemez.
Göğüs
Arının göğsü üç ayrı halkadan meydana gelir: Protoraks (ön-göğüs), mezotoraks (orta-göğüs) ve metatoraks (art-göğüs). Her halkada ön, orta ve arka bacaklar denen toplamı altı olan birer çift bacak vardır. Bundan ötürü arıların üyesi bulunduğu Böcekler sınıfına 'altıayaklılar' adı da verilir.
İşçi arı, toz taneciklerini arıtmak için ön ayaklarındaki tarakla duyargalarını ve dilini sürekli olarak temizler. Orta bacak çiftini yalnız yere dayanmak için kullanır. En arkadaki iki bacağı üzerinde ise 'çiçek tozu kesesi' ile 'fırça' bulunur.
Çiçek tozu kesesi tibya (kavak kemiği)'ya bitişik ve tüylerle kaplı üçgen biçiminde bir torbacıktır. Arı, topladığı çiçek tozlarını ve propolis adı verilen bir çeşit reçineyi bunun içine biriktirir. Fırça, bacağın kaval kemiğinin altındaki parçası etrafında, uçları aşağıya doğru olan sayısız tüylerden meydana gelir.
Arının ayaklarının ucunda yapışkan "tüy yastıkları"yla bir çift çengel bulunur. Tüy yastıkları hayvanın dik ve kaygan yüzeylerde kaymadan, düşmeden yürümesini sağlar. Arı yerden kalkmak istediği zaman ayaklarının ucundaki çengellere dayanarak kendini itiverir.
Arının kanatları da göğüs bölümünde yer almıştır. Bunlar, işçi arının en güçlü ve gerekli hareket aracıdır.
Arının kanat gücü kuşlara oranla çok üstündür. Bu kanatlar, her iki yanda ve birer çift olmak üzere göğsün son iki halkası üzerinde bulunur. Çok ince tüylerle kaplıdırlar. Enine ve boyuna damarcıklarla örülmüşlerdir. Öndeki kanatlar daha büyüktür ve arının uçuş süresince havada kalabilmesini sağlarlar. Arkadaki kanatlar ise uçuşta yön tayinine yararlar.
Arının arka kanatlarının ön kenarlarında bir takım kancalar vardır. Bunlar ön ve arka kanatları birbirine kenetliyerek uçuş sırasında tek kanat gibi iş görmelerini sağlar, böylece arının uçuş yeteneğini artırırlar. Hız azalınca da kanatlar birbirinden ayrılır.
Arının uçuş sırasındaki hızı saatte 50 km.'ye yaklaşır. İşçi arıların balözü toplarken kovandan en çok 5 km ayrıldıkları tespit edilmiştir. Kanatlar, bütün bunlardamn başka, mutluluk, hayret ve kovana ya da çiçeklerin bulunduğu yere çağırma ifadesi olarak çeşitli tonda vızıltı sesi çıkarmaya yararlar.
Karın
Arının karın bölümü göğüsten ince bir boğumla ayrılmıştır. Dokuz halkadan meydana gelen karın bölümü birbirine çok ince ve elastik zarlarla bağlıdır. Dokuz halkadan işçi ve arı beylerinde altısı, erkeklerde ise yedisi görülür. Halkalar arasındaki elastik zarlar sayesinde arının karnı kolayca büyüyüp küçülür. Böylece bu bölümde bulunan solunum, dolaşım, sindirim organlarına gereken hareketler sağlanır.
İşçi arıların karınlarının son dört halkasında balmumu üretmeye yarıyan mum keseleri bulunur. Son halkada anaarının ve işçi arıların en güçlü korunma silahı olan iğne yer alır. Bu iğne bir zehir kesesine bağlıdır.
 
ARI IRKLARI
Bütün canlılarda olduğu gibi arılar da zaman içinde yaşadıkları coğrafi bölgenin şartlarına uyum göstererek değişik ırk özellikleri kazanmışlardır. Arı ırkları hırçınlık, çalışkanlık, hastalıklara dayanıklılık gibi değişik özellikler gösterirler.
Arı ırkları; büyüklük, renk, dil uzunluğu, vücudun kıl örtüsü, balmumu bezlerinin şekil ve büyüklüğü, kanat damar yapısı ve kanat büyüklüğü gibi morfolojik özelliklerle birbirlerinden ayrılırlar. Bugüne kadar yapılan taksonomik çalışmalarda dünyada 24 arı ırkı kesin olarak tanımlanmıştır. Bunlardan ancak bazıları ekonomik öneme sahip olup ekolojik şartların elverdiği her yerde yetiştirilirler. Ekonomik değer taşıyan arı ırkları içinde İtalyan, Kafkas ve Karniyol ilk sıralarda yer alırlar.
Üstün arı ırkından beklenen özellikler şunlardır:
- İnsana yakın ve uysal olması.
- Uçuş uzaklığının uzun olması.
- Daha fazla bal ve polen toplayacak fiziki özelliklere sahip olması.
- Kovanlarını temiz tutması ve hastalıklara karşı dayanıklı olması.
- Coğrafya ve iklim şartlarına dayanıklı olması.
- Hortum uzunluklarının fazla olması.
- Ana arıların yumurtlama yeteneklerinin yüksek olması.
- Oğul eğilimlerinin düşük olması.
Dünya üzerindeki belli başlı arı ırkları ise şöyle sıralanabilir:
1) İtalyan Arısı: (Apis mellifera ligustica) Eskiden beri üstün özelliklerini koruyan üstün bir arı ırkıdır. Asıl yurdu Kuzey İtalya'dır. İtalyan arıları çok çalışkan ve uysaldırlar. Ana arı bol yumurtlama yeteneğine sahiptir.


Çoğalma kabiliyetleri fazladır. Yavru büyütme yeteneği fazla olup erken ilkbaharda kuvvetli koloni oluştururlar. Bol nektar toplayarak çok bal yaparlar. Oğul verme eğilimleri zayıftır. Arı ırkları arasında en güzel petek İtalyan arası tarafından örülür. Tatlı sarı renkli ve güzel görünüşlüdür. Tek olumsuz özellikleri aşırı derecede yağmacı oluşlarıdır.
2) Kafkas Arısı: (Apis mellifera caucasica) Çok uysal,çalışkan ve şiddetli soğuğa dirençli olma gibi üstün ırk özellikleri vardır. Hortumları diğer arı cinslerinden uzundur. Sık sık oğul verme eğilimine girmemeleri bu ırkın üstün nitelikleri arasındadır. Yavru verimleri yüksektir ve kuvvetli aileler meydana getirirler. En kuvvetli oldukları devre yaz ortasıdır.


Çok uslu olmalarına rağmen, dışardan gelen yağmacı arı ya da diğer zararlılara karşı kovanlarını oldukça iyi korurlar. Kitin rengi koyudur genelde gri kurşuni renktedirler. Tek kusurları kovana aşırı miktarda propolis getirerek sağa sola bulaştırmalarıdır.
3) Karniyol Arıları: (Apis mellifera carnica), ince yapılı ve uzun dillidir. Kısa ve sık bir kıl örtüsüne sahiptirler. Gri arılar da denilen Karniyol arısının kitini çok koyu renktedir ve genellikle 2. ve 3. halkalar üzerinde kahverengi noktalar, bazen de kahverengi çizgiler vardır. En sakin ve uysal arı ırkıdır. Yavru üretme kabiliyetleri çok iyidir. Küçük aileler halinde kışladıklarından yiyecek tüketimleri azdır. Polen miktarı yeterli olduğu sürece yavru büyütme uzun süre devam eder. Sonbaharda ailenin nüfusu süratle azalır.
Çok sert iklim şartlarında bile kışlama yetenekleri iyidir. Oğul verme eğilimleri yüksektir. Yön tayin etme ve kovanlarını bulma duyguları kuvvetlidir. Yağmacılığa karşı meyilli değildirler. Çok az propolis kullanırlar ve bu yüzden yavru hastalıklarına karşı çok hassastırlar. Çevre şartları değişikliklerine uyma kabiliyetleri yüksektir.
5) Anadolu Arısı: (Apis mellifera anatoliaca) Anadolunun büyük bir k ısmında yayılış gösteren Anadolu arısı İngiltere ve ABD'ne götürülerek bu ülkelerdeki ıslah çalışmalarında kullanılmıştır. En büyük özellikleri Anadolu coğrafyası ve iklimine çok iyi uyum sağlamış olmalarıdır. Çalışkan, kış şartlarına ve hastalıklara dayanıklı olma gibi avantajları vardır. Anadolu arısının en üstün vasıflarından birisi de çok zor şartlarda bile bal toplayarak hayatını devam ettirebilmesidir. Genelde esmer ve küçük yapılı arılardır.
 
BAL ARISININ ÜREMESİ
Bütün arı cinsleri üç aşamadan geçerek ergin arı haline gelir. Bu aşamalar genellikle yumurta, larva (kurtçuk) ve pupa (koza) olarak isimlendirilir.
Temelde bütün cinslerin kaynağı ana arının hücrelere bıraktığı yumurtadır. Cinslerin arasındaki farklılığı hücre büyüklüğü, beslenme şekli ve kuluçka süresi belirler. Yalnızca işçi arı ile ana arı döllenmiş yumurtadan, erkek arı ise döllenmemiş yumurtadan çıkar.
Petek gözleri, işçi arı gözleri ve erkek arı gözleri olarak iki farklı büyüklüğe sahiptir. Ana arı gözleri ise esas petek yapısı içinde yer almaz, sonradan ilave edilir.
İşçi arılar çapı 5.37 mm olan en küçük petek gözlerinde yetişir. Anarının döllenmiş yumurtaları işçi arı gözlerine bırakma kapasitesi kovanın o yıl içindeki gücünü ve verimliliğini belirler. Ayrıca koloninin hayatını devam ettirebilmesi de işçi arı üretebilmesine bağlıdır.
Ana arı başını içine sokarak yumurta koyacağı petek hücresini önce kontrol eder. Sonra iki ön ayağı ile hücre kenarlarından tutunarak vücudunun arka kısmını hücrenin içine sokar. Birkaç saniye içinde yumurtlayarak diğer hücreye geçer. Ana arı yumurtalarını hücreler arasında boş hücre kalmayacak şekilde bırakır. Çünkü bu yumurtaların rahat bakımı için şarttır.
İlkbaharda kovan gelişiminin doruğa çıktığı günlerde genç bir ana arı, hücrelere günde yaklaşık 2000 yumurta bırakabilir.
Ana arı tarafından petek gözlerine bırakılan yumurta iğne ucu kadar küçük, hafifçe kıvrık ve beyaz renklidir. Hücrenin dibinde yapışık olarak üç gün boyunca durumunu korur.
Üçüncü günü yumurtalar çatlayarak küçük bir kurtçuk olan larva haline dönüşür.
Larva ilk üç gün arı sütüyle daha sonraki üç gün ise bal ve polen ile beslenir. Dokuzuncu gün larvanın bulunduğu petek gözü bal ve polen ile doldurularak kapatılır.
Larva artık pupa aşamasına geçmiştir.
Pupa aşamasında değişim geçiren arı bu aşamayı yaklaşık 12 günde tamamlayıp hücre kapağını kemirerek dışarı çıkar.
İlk çıktığında güçsüz, ıslak ve donuk renklidir. Dadı arıların bakımı ile 2-3 günde kuvvetlenir, gerçek rengini alır ve tüylenir. İşçi arının yumurta ile ergin arı olması arasında geçen süre yaklaşık 21 gündür.
Ana arı erkek arı yumurtalarını genişlikleri yaklaşık 6.91 mm olan erkek arı hücrelerine koyar. Erkek arı yumurtalarının işçi arı yumurtalarından tek farkı döllenmemiş olmalarıdır. Kapatılmış erkek arı hücrelerine bakıldığında, işçi arı hücrelerinden daha kabarık durumda görünürler. Arının gelişim süreci işçi arınınki ile aynıdır fakat süresi 24 gündür.
Ana arı genelde oğul mevsiminden hemen önce erkek arı yumurtalarını hücrelere bırakır.
 
ARI CİNSLERİNİN KULUÇKA SÜRELERİ
 
YUMURTA
DÖNEMİ
LARVA
DÖNEMİ
PUPA
DÖNEMİ
TOPLAM
KULUÇKA
SÜRESİ
ANA ARI
3 gün
6 gün
7 gün
16 gün
İŞÇİ ARI
3 gün
6-7 gün
11-12 gün
21 gün
ERKEK ARI
3 gün
8 gün
13 gün
24 gün
Ana arının üremesi kendiliğinden gelişen bir süreç değildir, koloninin vereceği karara ve bazı gelişmelere bağlıdır.
Koloninin yeni bir ana arı üretme isteği genelde 3 nedene dayanır. Birinci neden, koloninin oğul verme arzusudur. Oğul mevsimi yaklaştığında işçi arılar yeni ana arı üretmek için peteğin alt kısmında bulunan hücrelerden bazılarını genişleterek 20-25 mm uzunluğunda 8 mm genişliğinde bir yüksük şekline getirirler. Ana arı gözü denilen bu yüksükler peteğin esas yapısı içerisinde yer almaz, işçi arı gözlerinin dışa doğru genişletilip uzatılmasıyla oluşturulur. İşçi arılar ana arıyı yaptıkları yüksüklerin içine yumurtlatmaya uğraşır. Eğer bunu başaramazlarsa işçi arı gözlerindeki yumurtalardan alarak ana arı gözlerine koyarlar.
İkinci neden, ana arının kaybedilmiş olmasıdır. Herhangi bir sebepten dolayı ana arının kaybedilmiş olması halinde işçi arılar acilen ana arı yüksükleri yaparak koloniye yeni ana arı kazandırırlar.
Üçüncü neden ise yaşlandığı için ana arının değiştirilmesi arzusudur. Ana arı iyice yaşlanarak, koloninin hayatını devam ettirebileceği asgari yumurtayı hücreler içine bırakma gücünü kaybettiği zaman, koloni bu ana arıyı değiştirme kararı alır.

Oğul vermek amacıyla yapılan ana arı yüksüklerinin sayısı genelde 10-15 kadardır. Ana arıyı değiştirmek için yapılan yüksükler ise 2-4 tane civarındadır. Oğul için yapılan yüksükler, ana arıdan gizlemek için çerçevelerin dip taraflarında, gizli köşelerinde bulunur. Ana arıyı değiştirme amacıyla yapılan yüksükler ise çerçevenin ortasında, kuluçkanın bol olduğu alanlarda yer alır.
Ana arı hücresindeki yumurtanın diğer işçi arı yumurtalarından hiçbir farkı yoktur. 3 gün sonra yumurtalar çatlar. Larva 6 gün sürekli olarak arı sütü ile beslenir. İşte fark bu beslemede ortaya çıkar. İşçi ve erkek arılar daha düşük kaliteli arı sütü ile beslenirler. Aynı dönemde işçi arı larvasına verilen arı sütü 15 mg civarındadır. Buna karşın ana arı larvasına yaklaşık 500 mg arı sütü verilir. Sürekli olarak beslenen larva dokuzuncu gün yine hücrenin içi arısütü dolu olacak şekilde kapatılır. Aradan 7 gün geçer ve 15 günün sonunda ana arı hücreyi kemirerek dışarıya çıkar.
Oğul için yapılan yüksüklerde ana arı yüksüğün ucunu kemirerek dışarı çıkar. Kolonide mevcut ana arıların diğer yüksüklere zarar vermesi engellenir. Koloniye yeni ana kazandırmak için yapılan yüksüklerin ilkinden ana arı çıkıp koloni tarafından kabul gördükten sonra, diğer yüksükler yan taraflarından delinerek içlerindeki ana arı adayları imha edilir. Bu şekilde yan taraflarından açılmış ana arı memeleri görüldüğünde o koloninin yeni bir ana arıya kavuşmuş olduğu anlaşılır.
Yeni doğan ana arıların döllenmiş yumurta bırakabilmeleri için çiftleşmeleri gerekir. Ana arı bu işlemi gerçekleştirmek için çiftleşme uçuşuna çıkar. Günün müsait olan bir saatinde kovandan ayrılan ana arı hemen göğe doğru yükselir, bir çok kuşun erişemeyeceği bir yüksekliğe çıkar. Ana arının yaydığı kokuyu duyan yüzlerce erkek arı ona yetişmek için hızla uçar. Ana arıyı takip eden erkek arıların sayısı uçuş sırasında giderek azalır, yükselmeye güçleri yetmeyenler uçuşu yarıda bırakmak zorunda kalır. Ana arıya yetişebilen en güçlü erkek arı ile ana arı gökyüzünde çiftleşir. Bu çiftleşme sonunda erkek arı ölür. Çiftleşme olayı ana arının sperm kesesi doluncaya kadar devam eder. Ana arı bu süre içinde 8-10 erkek arıyla çiftleşebilir. Ana arı aldığı spermleri ömrünün sonuna kadar canlı olarak koruyabildiği için hayatı boyunca bir daha çiftleşme ihtiyacı hissetmez.
 
 ARILARIN SOSYAL DAVRANIŞLARI
Arı kolonisi çok sıkı bir sosyal düzen içinde yaşar. Bütün arılar içgüdesel olarak bu düzeni bilir ve hayatını bu kurallara uygun olarak devam ettirir. Kovanda her arının görevi kesinlikle bellidir. Arılar bu görevlerin dışına çıkamazlar.
Arı kolonisi açık alanda yaşama düzenine sahip değildir. Ya insanlar tarafından yapılmış kovanlarda ya da doğal ortamlarda bulunan oyuk ve kovuklarda yaşar.
Arı kolonisinin yuva içindeki yaşam alanı ise peteklerdir. Gerek doğal ortamda gerekse kovan içinde olsun arı muhakkak kendisine petek yapar. Balmumundan örülen petek gözleri, hem besin deposu hem de ana arının yumurtalarını bıraktığı bir yavrulama alanıdır.
Bütün dünyadaki balarıları petek gözlerini aynı şekilde yapar.
Arı kolonisi bir tür kadınlar cumhuriyetidir. Hakim olan unsur dişi arılardır. Erkek arıların yalnızca kraliçe arıyı döllemekten başka bir fonksiyonları yoktur.
Arı yaşam alanı olan kendi kovanına kesinlikle pislemez. Aradan kaç gün geçerse geçsin dışkılamak için dışarı çıkmaya fırsat kollar. Kış mevsimi hariç hiçbir arı kovan içinde ölümü beklemez. Öleceğini anlayan arı kovandan olabildiğince uzaklaşır.
Bir kovanda, anaarının yaşlandığı durumlar dışında, asla 2 ana arı birden olmaz. Olması halinde sonu ölümle biten bir kavga başlar.
Anaarı verimsizleştiğinde yeni ana arı doğup, çiftleşip sağlıklı bir şekilde döllenmiş yumurta bırakıncaya kadar, yaşlı ananın yaşamasına izin verilir.
Bütün arı kolonilerinin birbirinden ayrılan kokuları vardır. Arılar kendi kovanlarına girmek isteyen yabancı arıları bu kokudan tanırlar ve giriş yapmalarına izin vermezler.
Arılar kendi kovanlarını şekil olarak değil, bulunduğu yer itibariyle tanırlar. Bir kovan 1 metre öteye taşınsa bile dışarıdan gelen arı kendi kovanını bulamaz.
Araziye nektar ve polen aramaya çıkan kılavuz arılar geri döndükten sonra kovanın üstünde kendine özgü yaptıkları dansa benzer hareketlerle, kaynağın yönünü ve yerini anlatırlar.
Her arı nektarını aldığı çiçeğin üzerine kokudan bir işaret bırakır ve artık o çiçeğe başka bir arı uğramaz.
Başka bir canlıyı sokan arının sonu ölümdür fakat kovanı korumak için hiçbir arı ölümüne mal olacak sokma olayını gerçekleştirmekten çekinmez.
Bal toplama mevsiminde bir işçi arının ömrü yaklaşık olarak 40 VEYA 45 gündür. Yani hiçbir işçi arı topladığı balı kışın kendisi yiyemez.
 
 ARI AİLESİ
Aralarında olağanüstü bir işbirliği olan arı ailesi, anaarı, işçi arı ve erkek arıdan oluşur. Arı kolonisi, kuralları çok sıkı olan bir sosyal düzen içinde birlikte yaşar. Hiçbir arı bu koloniden ayrı olarak hayatını devam ettiremez.  
Kolonide birkaçyüz erkek arı, binlerce işçi arı ve bir tek anarı bulunur. İşçi arı sayısı mevsime göre 10.000 ile 100.000 arasında değişir. Her arı ailesinin kendine özgü bir kokusu vardır. Bu yüzden dışarı çıkan her arı kendi kovanına geri dönmek zorundadır. Yabancı kovana girmek isteyen bir arıyı, nöbetçi arılar kokusundan tanıyarak içeri almazlar ve ısrar etmesi halinde mücadele ederek onu öldürürler.
Anaarı
Her kovanda birtane anaarı bulunur. Kraliçe arı, beyarı, ece arı gibi değişik isimler de verilir. Anaarının temel görevi yumurta yaparak arı kolonisinin çoğalmasını, böylece neslinin devam etmesini sağlamaktır.
Ana arı görünüş olarak kovandaki diğer arılardan daha uzun ve gösterişlidir. Zaman zaman erkek arılarla karıştırılır. Ana arının kanatları erkeğinkinden kısa, vücudu daha narin olmakla birlikte; boyu daha uzundur. En açık fark, kanatlarının vücudunun yaklaşık yarısı uzunluğunda oluşudur. Vücudunun alt kısmı sarı, üstü ise diğer arılara nazaran daha koyu bir renktedir.
Ana arı, işçi arıların yaptıkları görevlerin hiçbirini yapmaz. Bacaklarında fırça ve çiçek tozu kesesi yoktur. Dili de çiçeklerin balözünü emmeye yetecek kadar uzun değildir. İğnesini ise insanlara saplayamaz, yalnızca rakiplerini bertaraf etmek için kullanabilir.
Ana arı uzun ömrü süresince oğul verme ve döllenme uçuşu hariç, kovandan dışarı hiç çıkmaz.
Ana arı arı kolonisi içinde döllenmiş yumurta yapabilme yeteneğine sahip tek yaratıktır. Herhangi bir nedenden dolayı ölmesi ya da bu yeteneğini kaybetmesi o koloninin yokolması anlamına gelir.
Aynı kovanda iki anaarıya asla yer yoktur. Böyle birşey olması halinde iki arı arasında birisinin ölümüyle sonuçlanacak bir kavga başlar. Yalnızca oğul mevsiminde işçi arılar ana arıların birbirlerini öldürmesine izin vermezler.
Arı kolonisi için hayati önem taşımasından ötürü, işçi arılar ana arının etrafında adeta pervane olurlar. Onu büyük bir özveriyle korurlar ve beslerler. Onun için kendilerini feda etmekten hiç çekinmezler. Ana arı ağzını açar açmaz dört, beş işçi arı hemen onun ağzına bal doldurur.
Anaarının yumurta bırakma işlemi süreklidir. Hiç dinlenmez. Ana arı bir günde oldukça yüksek sayıda yumurta bırakabilir. Bu sayı mevsiminde günde 3.000Õi bulur. Bu kadar yumurta kendi ağırlığının yaklaşık iki buçuk katı kadardır.
İşçi Arı
İşçi arılar, arı kolonisinin en kalabalık grubunu meydana getirirler. Mevsimine göre sayıları 10.000 ile 100.000 arasında değişir. İşçi arı cinsiyet olarak dişidir. Fakat yumurtlama gibi bir fonksiyonu yerine getirmez.
Arı kolonisinin faal olduğu ilkbahar ve yaz günlerinde bir işçi arının ortalama ömrü 40-50 gündür. Daha çok kovan içinde geçen kış mevsiminde 4-5 aya çıkar.
Bir kovandaki işçi arısının çokluğu ve çalışkanlığı o kovanın gücünü ve verimini gösterir. Bir işçi arı kendi ağırlığı kadar yükü taşıyabilecek güçtedir.
Kovanın iç ve dış işlerinin tümünü işçi arılar görürler. Aralarında yaşlarına göre belirlenmiş sıkı bir işbirliği vardır. Daha kolay olan içişleri genç işçi arılar, dışarıdaki işleri ise tecrübeli olan yaşlı işçi arılar yapar.
Kovan içi işler sırasıyla şunlardır:
-Petek gözlerini temizlemek.
-Yeni petek gözleri inşa etmek.
-Kovan içi temizliğini yapmak.
-İçeride ölen arıları dışarı atmak.
-Larvaları beslemek.
-Yavruların üşümesini engellemek için kovan içi ısısını sabit tutmak.
-Dışarıdan gelen işçi arıların ballarını teslim alarak peteklere yerleştirmek.
-Balın kıvamına gelip olgunlaşması için gereken önlemleri almak.
-Bal doldurulmuş olan petek hücresinin üzerine kapatmak.
-Özellikle sıcak olan günlerde kovan içi ısısını ve nem dengesini sağlamak için kovan girişinde kanat çırparak hava sirkülasyonu sağlamak.
-Kovanı dış tehlikelerden korumak için kovan girişinde bekçilik yapmak.
-Ana arıyı beslemek ve ona yardımcılık yapmak.
-Kovan içindeki çatlakları ve gerektiğinde kovan girişini propolis ile kapatmak.
Bir kovanda daha çok tecrübe gerektiren ve daha tehlikeli olan dışarıdaki işler ise şunlardır:
-Bal toplamak.
-Prepolis toplamak.
-Polen toplamak.
-Su taşımak
Erkek Arı
Vücut yapısı olarak işçi arıdan büyük, ana arıdan küçük görünüşlüdür. Kovandaki tek fonksiyonu ana arının döllenmesini gerçekleştirmektir. Bu dölleme işi de sadece bir tek erkek arıya nasip olur. Genellikle kışın kovanlarda erkek arı bulunmaz. İlkbaharda doğarlar ve sayıları yaklaşık olarak 100 ile 500 arasında değişir.
Erkek arı dişi arının yerine getirdiği bal, polen toplama ya da kovan içi hizmetlerin hiçbirini yapamaz. Çünkü vücut yapısı bunlara uygun değildir. İğnesi de yoktur bu yüzden sokucu özelliğe sahip değildir. Dışarıda gezerek kendi karnını bile doyuramaz. İşçi arıların getirdiği bal ve polenle beslenir. Sonbahar gelip bal mevsimi bittikten sonra işçi arılar tarafından kovan dışına atılarak ölüme terkedilirler.
 
 ARI İĞNESİ ve ARI SOKMASI
İşçi arının arka tarafında bulunan iğne düşmanlarına karşı en büyük savunma aracıdır. Arkasında olmasına rağmen arı her durumda iğnesini düşmanına rahatlıkla saplayabilir.
Arı iğnesi iki kısımdan oluşur. Birinci kısım karın boşluğunda bağırsaklara bağlı ve oval şekilde olan zehir keseciğidir. İkinci kısım ise iğnedir. İğnenin üzerinde 9 adet ok ucuna benzeyen kancacıklar bulunur. Arı iğnesini sapladıktan sonra bu kancacıklar iğnenin geri çıkmasını engeller.
İğne saplandıktan sonra arı zehir keseciğini sıkar ve iğneden vücuduna zehir zerkedilen düşman büyük bir acı duyar. Arı iğnesini çıkarmaya çabalar fakat bunu başaramaz. Çoğu zaman bağırsaklarının bir bölümü de koparak iğne zehir keseciğiyle birlikte saplandığı yerde kalır.
Kendini kurtaran arının yaşama şansı yoktur, bir iki gün içinde ölür. İğnesini kaybeden arı daha çok hırçınlaşır ve düşmana saldırır. Fakat tekrar sokma şansı yoktur.
Arı soktuktan sonra panik halde el kol hareketleri yapmamak lazımdır. Bu hareketler diğer arıların da dikkatini çekerek saldırmalarına sebep olur.
Arı saldırısı karşısında yapılacak en iyi şey yüzümüzü ellerimizle kapatıp ordan uzaklaşmak ve bitkilerin arasına oturarak saklanmaktır.
Arı sokması sokulan yerin şişmesine neden olur. Bu da insana acı verir ve sinirli yapar. Sokan arıların çokluğuna göre, miskinlik, başağrısı, titreme, kaşıntı gibi reaksiyonlar da görülebilir.
Arı zehirinin kendine özgü